2/12/2024

Düşmüş Bir Yıldız, Tahminen Ne Zaman Parlamaya Başlar?

Şubat 12, 2024 0 Comments




Güne, doğalgaz sistemindeki son hamleler için gelen ustaların takır tukur sesleriyle başlamıştım aslında. Sonrasında inanılmaz karın ağrım + mide bulantım beni biraz daha yatağa mahkum etti ve gözlerimi tekrar açtığımda saat 14.52'ydi. Ardından da ikili ranzamın üst katında pineklemeye devam ettim ta ki 'Ya bir şeyler mi yazsaydım acaba?' diye kendime sorana kadar. 

Ve İşte Tekrardan Buradayım.
Anlatacak ve iç dökecek çok şey var ve ben nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Hem ayrıca acelem var. Bu yazının 18.00'a kadar bitmesi lazım. Yoksa erkek kardeşimden, işlerimize neden devam etmediğime dair günün vaazını dinleyebilirim - ki şahsen bir kulağım da tıkandı hiç bir şey duymuyorum - o yüzden bunu şimdilik unutup devam edelim. 


10.07.23 En son bu tarihte gelmişim. Ee haliyle o zamandan bu zamana hayatımda inanamayacağın kadar çok şey yaşandı. Mesela, ben artık temelli İzmir'e taşındım. Temelli diyorum çünkü öncesinde belirsizdi ve benim aklımda daha farklı planlar vardı. Ama tabii bu kararımdan memnunum. 

Üniversite stajım için burada bir Radyo istasyonunda staj aldım. Lider Fm'i bilirsin belki. Burada hayatımın en değerli günlerini geçirdim. Beni depresif ruh halimden çıkartan o çok değerli insanlara teşekkür ediyorum tabii ki. Özellikle de canım Rüya ablama. ♥ (O da blog hesabımı takip ediyor eheh olur da bu satırları okuyorsan iyi ki varsın anne yarım!!!) 

Bu arada depresif diyorum ona bir parantez açayım. Böyle olmamın nedeni, annemdi. Neredeyse koca bir senem, annemi intihar etmemesi için nedenler bulmamla geçti. Çoğu zaman bir akşam yemeğinde, yemeğim soğuyuncaya kadar, çoğu zaman da anlık mutluluğu yakaladığım dakikalarda. Bir kaç sefer yanına, Afyon'a gittim geldim. Belki moral verebilirim diye ama hiçbiri işe yaramadı. Artık öyle bir boyuttaydı ki, sabah annemin beni 'Ben bugün filanca kayalığa çıkıp intihar etmeyi denedim.' diyerek anlatmasına kadar vardı. Tahmin edersin ki elimden de bir şey gelmiyordu ve istesem de istemesem de sanırım gelebilecek her ani haberi beklemedeydim. Keza geldi de. Teyzem aradı. Annem ilaç almış. Hastaneye kaldırmışlar. 

Yani bilmiyorum. Üzülüyorum. Kızıyorum ve Bencilce buluyorum. Çünkü, anne ilgisine çok çok ihtiyaç duyduğum bir anda onun bu halde oluşu ve benim elimden hiçbir şeyin gelmiyor oluşu zordu. Bencilce buluyordum çünkü onun psikolojisinden çok daha kötü bir durumdaydım ve bana hiç nasıl olduğumu sormuyordu. Sadece böyle zamanlarda 3 saat boyunca telefonda bana ağlıyordu. 

Neyse işte, bu süreç çok uzun bir süre böyle devam etti. Benim de hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyordu zaten. İnsanlardan, sosyal medyadan çok uzaklaşmıştım. Sağ olsunlar bu süreçte gerçekten benimle olduğunu hissettiğim insanlar beni hep aradı. Boşuna dememişler az insan öz insan diye. 

Ekim ayının sonları mı Kasım mı çok hatırlamıyorum. Belki de biraz daha uzun bir süreçte annem kendini toparladı. Doktorunun değiştirdiği ilaçlar, düzenli kontrol ve enerji alanında yaptığı çalışmalardan olduğunu düşünüyorum. Tabii hemen olmadı bu. Ara ara ani ataklar gelmeye devam etti. Ben de sabırla bekledim. Şimdi aman nazar değmesin çok çok iyi. Hastanede çalışıyordu. İş hayatının artık yorucu olduğunu söyleyip emekli oldu. Üniversiteye devam ediyor. Spora başladı. Arkadaş edindi ve daha sosyal oldu. 

Onun için seviniyorum. Her ne kadar çoğu konuda kızgın olsam da başına bir şey gelmesini asla istemiyorum. O yüzden bir daha böyle günler yaşamaya tövbe ettim çünkü sanmıyorum ki bir daha kaldırabileyim. 

Stajımın bitmesiyle beraber, içinde bulunduğum boşluk beni yıpratıyordu. Artık kendim için bir şeyler yapmalıydım. Bunun için de araştırma yapmaya başladım. Sahne sanatları ile ilgili eğitim veren yerlerle iletişim kurdum. Ama bilirsin ki, Misha'nın hayatı asla kaos olmadan güzel ilerlemez. Tam bir şeyler kesinleşecekken, evden apar topar taşınma sürecine girdik.

Ya bak ben çok kinci bir insanım. Öyle kinciyim dediysem de 1-2 ayda tanıştığım bir insana değil tabii. Ama ulan bu ev sahiplerine o kadar süre içinde kin tutmamak haksızlık olurdu. Bak şimdi. Babamın bulunduğu ev iki katlı. Alt katında 3 odası var ama göt kadar ev. Üst katında bir balkon ve 2 oda var. Ama babam üst katı kullanamıyor. O da niye? Çünkü ev sahipleri canları istediğinde teşrif edebilsinler, orada kalsınlar, suyumuzu, elektriğimizi güzelce kullanıp siktirip gitsinler diye. 

Yine yaz günlerinin sonlarına yaklaşmışken, bunlar başka bir yerde bulunan evlerinden gelip üst kata çöreklendiler. Babam da benim kavga kaos hiç sevmez. Bunlar gelince gayet iyi karşıladı. Ha ayrıca biz onları 1 hafta kalıp gidecekler diye düşünüyorduk. Ama o 1 hafta oldu mu sana 15-20 gün. Ay İmdat ya. 

Bak şimdi, kadın geldi bize. Üst katın tüm perdelerini sökmüş. KENDİ EVİNE GÖTÜRÜP YIKATMAK YERİNE BİZE GETİRDİ. Ulan ben senin kişisel perde yıkayıcın mıyım? Ay nasıl çıldırdım. Ben orada yerimde duramıyorum babam kaos çıkmasın diye susuyor. En sonunda bu kadın, size çay içmeye geleceğiz diye aradı babamı. Ben de istemediğimi söyledim. Başladık kavgaya. Sen misin beni evine almayan dedi ve mart ayına kadar çıkmamızı istediler SJGFNDGKDJGKG.

Komik dimi? Ay gönül isterdi saç baş kavga edelim de işte seviye düşürmeye gerek yok. Ev de rutubette yüzüyor zaten. Allahtan çıktık oradan da göt kadar evlerini alıp başlarına çarpabilirler. 

Şimdi ki taşındığımız yer de çok güzel. Eski bir Rum evi. Tarihi Asansörün üst sokağındayız. Yani canımız istediğinde inebiliyoruz barlar sokağına. Mis. Tabii burası karşımıza öyle bir zamanda çıktı ki babam çok kararsız kalmıştı. Zorlamalarım olmasaydı naneyi yiyorduk. 

Ev iki katlı. Bir alt katı da depo ve mutfak. Üst kat, ben ve erkek kardeşimin odası yanımızdaki oda da beraber içerik oluşturduğumuz çalışma odası. Ayrıca balkonun yanında bir mutfağı da var. Dizayn etmesi ve yerleştirme süreci zor geçti ama buna değdi. Alt katta salon, mutfak ve yatak odası. Toplam 3 mutfağı var. Baya geniş olmasını, babamın eşyaları için istedik aslında. En azından hem kişisel alanımız olacak hem de babam eşyalarını rahatça bir yerde toplayabilecek. 

Mahalle çok candan. Herkes birbirine selam veriyor. Çok alışık olmadığım için zorlanıyorum :d Ha bu arada sana bahsetmedim ama bizim 'Misha' adında bir kedimiz vaaarrr. :) Adı neden Misha acaba düşün bakalım lol. 


Bak buraya koyuyorum fotoğrafını :)



Burada 2 aylıktı. Bizimle ilk gecesi :) 

 
Ve artık 7 aylık kocaman bir bebek! Hele hele sıfata bak. :) Onu sahiplendiğime çok şanslıyım. İyi ki benimle, bizimle. Canım Kızımm ♥


Misha





Evet Misha'dan da bahsettiğimize göre, sürecime devam edebilirim. Eve taşınma ve yerleşme işleri 1-2 aya mal oldu. Halen de bitmiş sayılmaz çünkü evi doğalgazlı diye tuttuk ama taşındığımızdan beri doğalgazın d'sini ortada görmedik :d Bu yüzden ha anam oraya git ha babam buraya git beynim oldu sana kazan dairesi. Bakalım yarın kesin gazı açacaklarını söylüyorlar da şahsen ben umutlanmıyorum. 

Bir yandan erkek kardeşimle sosyal medyaya ağırlık vermek için hazırlıklar yapıyoruz. Bir yandan tasarımlar hazırlıyor bir yandan da o yayın verirken ben de yardımcı oluyorum. Her şeyin toparlanması mart sonunu bulur diye düşünüyoruz ama ne kadar hızlı hareket edersek o kadar hızlı kazanç sağlarız çünkü paraya çok ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz. 

İşin benim için en önemli boyutu da, kendim için bir şey başarmış olmam. Ve bu yeni bir olay bu arada. 2 gün falan oldu. Hazırsan başlıyorum. 


2 Hafta önce, doğalgaz işleri için babamla sabahın köründe dışarıya çıktığım bir gündü. İşlemlerimizi gergin bir ruh halinde halledip eve gidiyorduk. Mola vermek için ev yakınlarındaki bir pastaneye oturduk. İşte sohbet muhabbet çay falan derken babam bir anda masadan kalktı ve birilerinin yanına gitti. Bir kaç saniye sonra da beni çağırdı. 

Karşılıklı merhabalaştığım insanlar, bir oyunculuk atölyesinde eğitim veren eğitmenlermiş meğerse. Ve eğitim için başvuru açmışlar. 'Lan acaba bu bir işaret mi?' demeye kalmadan bir kaç dakika boyunca konuştuk ve başvuru yapmaya karar verdim. En son üniversitede sahneye çıkınca ve buraya gelince bir asosyale bağlayınca nasıl ayak uyduracağımı düşündüm. Körelmiş de olabilirdim yani. Aradan geçen 1 hafta ve bu günden tam 3 gün önce, gece 23.00'da başladığım ve sabah 08.30 gibi bitirdiğim başvurumu gönderdim. Seçtiğim tiradı da ezberlemem aynı gün içinde 2 saatimi almıştı bu yüzden rahatlamıştım. 

Şimdi ya seçilecektim ve 9 aylık bir eğitimin içinde olup güzel bir kariyer için adım atacaktım, ya da seçilmeyecek ve başka bir başvuru sürecine kadar çalışacaktım. 

Totom meraktan tutuşmuş bir şekilde beklerken cevap geldi vee Seçilmişimm!! :)

Dün de şartları konuşmak ve kayıt için merkezine gittik. Her şey gayet güzel geçti. İlk dersim de 13'ünde başlayacak. 

Ya bak benim bir Din inancım yok. Ama bir yaratıcının olduğuna inanıyorum. ve öyle bir zamanlamada bunlar yaşandı ki. Düşünsene, o gün ben o pastanede mola vermeseydim o insanlarla tanışamayacaktım ve böyle bir şansım olmayacaktı. Yaratıcı beni seviyor olmalı ha? 

Anlayacağın her şeyin başlangıcındayım. Bir yandan kariyerim için uğraşacağım bir yandan da kardeşimle para kazanma sürecine atılacağım. 


Artık bir yere ait olmak istiyorum. Sürekli taşınmak, ev değiştirmek, istenmemek o kadar yordu ki beni daha fazla bunları taşıyacak halim kalmadı ne yalan söyleyeyim. :) O yüzden ne yapıyoruz, Olumlama!!! Neydi o ? Hah! 777! 

Bu arada 'Kim Carnes - Bette Davis Eyes' şarkısını bilir misin? Benim en sevdiğim şarkılardan biri ve onu her dinlediğimde bana geçen hissiyatı bir türlü açıklayamıyorum. Melodisinin sihirli bir hissiyatı var. Ayrıca bilirsin ki Bette Davis aşığı bir insanım. O yüzden ister istemez manifestlediğimi düşünüyorum. :)

 Dinlemen için aşağıya link bırakacağım. Bana çok büyük şans getirdiğine inanıyorum. 




Tamam artık susuyorum.

'Şimdilik' Kaçtım benn. 

WISH ME LUCK, ULAN.! ☺

7/10/2023

Tüm Güzel Kokular Arasında Ben Vanilyayı Seçtim

Temmuz 10, 2023 0 Comments

My Neighbor Totoro



"Kimsin lan sen?"
"Ne seversin ya da ne sevmezsin?"
"Ne olmak istiyorsun?" 
"Ne için yaşıyorsun?"
"Amacın ne?"


Bakınız hâlâ hayatının arayışında olan 22 yaşında, üniversiteyi bitirmiş, üvey babası evden kovduğu için babasının evinde pinekleyen, depresyonla boğuşan (Çok şükür saçma bir testle %70 gibi bir sürecin içinde olduğumu öğrendim. Şükür dediğim kısım da %100 olmaması. Düşün işte. Bir de öyle olsa ne bok yerdik.) bir varlığın 12 yaşından beri sorguladığı soruları görüyorsunuz. 

Komiktir ki bunların cevabından ne zaman emin olarak hareket etsem, aslında yanıldığımı ve kendimi asla tanımadığımı görüyorum. Ya ciddi diyorum komik bir şey bu. YAKINDA İŞ HAYATINA ATILACAĞIM GÖRÜYORSUN DEĞİL Mİ SAÇMALIĞI?! AAAA Kafayı yiyeceğim. 
Neyse işte uzun lafın kısası ne bokuma yaşıyorum bilmiyorum. 

Aslında böyle dediğime de bakma. Terazi burcuyum ben kafam gelip gidiyor ama delirmedim henüz. Az çok ne olduğumu biliyorum. O yüzden dedim ki, hazır bunların azını çoğunu biliyorken yazıp, kendimi tanıtayım. İlerde belki görürüz yazdıklarımdan kaçı hâlâ beni temsil ediyor diye. Bir de biliyor musun ben Alzheimer olmaktan çok korkarım. (Bu arada yanlış olur da millete hastalığı yanlış anlatırım, davalık olurum diye gittim hastalığı Google'dan aratıp kopyala-yapıştır yaptım. Çaktırmaaa.) Ondan dolayı bir kaç sene önce açmıştım burayı. Yani tek neden bu değil ama şimdilik bu kadarına hakim ol, sonrasını konuşuruz. 

Evet gelelim "Kimim lan ben?" sorusuna. 

19 / 10 / 01 Afyonkarahisar doğumluyum. Ama orada fazla yaşamadığım ve neredeyse tüm hayatım Fethiye'de geçtiği için ben Afyonlu olduğumu reddediyorum. Sonuçta nerede doğduğun değil, nereli hissettiğin önemli olan. İşte ben de o mantıkla Fethiyeli olduğumu söylüyorum. Sen de öyle bil. 

Annem ve babam ben 5-6 yaşlarındayken ayrılmışlar. Tabii ben bunu idrak edene kadar seneler geçti çünkü bana hiç çaktırmadılar. Helal olsun valla 10/10 dolandırılmışım. Bunun nedeni de şeydi aslında. Babam İzmirli bu nedenle Afyonda yaşarken bile iş için İzmir'e gidip geliyordu. Bazen aylar sürerdi ama sonunda da dönerdi. Bu yüzden beni baya iyi ayakta uyuttular. 

Annem, Devlet Hastanesinde memur olarak çalışıyor Ve ben 12 yaşındayken ani bir kararla evlenip hayatının hatasını yapıyor. Bu hatayı çok geçmeden fark ediyor ama kadın o kadar garip ki, 3 kere boşandığı adamla tekrar evleniyor ve ona takıntılı oluyor. Şimdi bile yeniden beraberler ve adam benden ölesiye nefret ediyor. Keza durum bende de farksız değil. Elimde olsa adamı ıslak odunla dövüp, yanmış tavayla her yerini morartıp bir kenarda ölmesini bekleyeceğim. İşler öyle yürümüyor ne yazık ki.

Babama gelirsek. Şu an serbest çalışıyor ama hayatımda gördüğüm en çapkın adam olabilir. Birisiyle yetinemiyor. Yazarken gülüyorum da bakma sen bana. Durum vahim cidden. Sürekli bir flört değiştiriyor. Ama bulduğu kadınları da bir göreceksin. Yarısı akademisyen, çoğu oyuncu. Bazen hayran hayran izliyorum. Lan diyorum bu aura nereden geliyor? Ben tam bunları sorgularken babam da hayatının hatasını yapmış oluyor. Flört olarak başladığı aşk hayatı, aynı evi paylaşmaları ile bitti. Durumdan pek mutlu da değil ve ayrılmak istiyor. Ama hayat ona "He anam he. Her istediğimiz de oluyor ayneeeenn" diyor. 

Bir anneannem var. Dedemi benim doğduğum sene kalp krizinden kaybetmişiz. Kendisini tanıma fırsatım olmadı ama çok yönlü, çok zeki ve çok yakışıklı bir adammış. Anneanneme de ölmeden önce bir apartmandan daire satın almış. Çocuklarının eline falan düşmesin diye. Şimdiye bakınca insan üzülmeden edemiyor tabii. 

Belli bir süre çorumda yaşayıp ardından Afyon'a taşınan teyzem var. Çocukken benim annem o olsun isterdim. Çok güzel bir kadındı ki hâlâ da öyle. İki çocuğu var. İkisi de kız ve ergenler ehe. Eniştemi de severim iyi insanlardır. 

Anneannem muhabbetine Afyon'a gelen dayım var bir de. İlk eşinden iki çocuğu vardı ama boşandılar. Şimdilerde ise tekrar evlendi. Açıkçası ben şimdiki eşini seviyorum. Bana karşı çok kibar ama anneanne tarafımdan kimse bu yeni evliliğe alışamadı ve herkes birbirine saçma bir derecede düşman. Olmasa şaşarım zaten. Kaos olmadan bir günümüz geçmiyor amk. 

Aman neyse. Benim ailevi durumlar zaten karman çorman. Bir de onların özel hayatına şu an değinirsem 10 sayfa çıkabilir buradan. O yüzden sonra konuşalım bunları da.

Terazi burcuyum. Kararsız, mızmız, gergin, soğuk bir kişiliğim. Tabii bunlar şu an aklıma gelen olumsuz özelliklerim. Mesela ben hayır demeyi bilmiyorum. Ben malım. Gülme öyle ekrandan. Gerçekten öyleyim ya. Bazen o kadar saf oluyorum ki, kin dolu ruh halim ufacık bir şeyler yumuşuyor ve ben sonra onu yumuşadığına pişman olmuş halde buluyorum. Sonra da hayata karşı iyice duvar örüyorum. Bana iyilik mi yapılıyor kötülük mü onu da hiç ayırt edemiyorum. Herkesi iyi görmeye bayılıyorum. Sanırsın Polyannayım. Sıçayım senin iyilik dolu kalbine aman. 


Kendimi çok gömdüm yeter bu kadar. Biraz olumlu yönlerimi anlatayım. 

Çok ılımlıyımdır mesela. Mesela yeni bir ortama gireceksem önce soğuk bir tavır takınır, bana olan yaklaşımlara göre gardımı indiririm. Direkt samimileşirim hatta. Çevrem bundan haz etmiyor ama çokta bir yerimde. Sonuçta yaşaya yaşaya görüyorum kim kalleş kim değil. 

Sevildiğim kadar severim. Herkese yerine göre değer veririm. Kimseyi kendimden öte tutmam. Uysalımdır. Çevreme karşı olumsuzluğumu göstermem. Beni tanıyanlar hep pozitif ve güler yüzlü görürler. Küçük şaklabanlıklar yapmayı ve sevdiklerimi güldürmeyi severim. Genelde güçlü olduğumu söylerler. Belki ilerde sen de benim için aynı şeyi düşüneceksin. Ama ben asla kendimi güçlü göremiyorum. Sadece görünüşte öyle olmak zorundayım. Aslında bu da olumsuz ama olsun aklıma gelmişken yazayım; Çok çabuk sinirlenen bir kişiliğim var. Bunun temel nedeni çocukluk travmalarım. O yüzden başa çıkmak zor oluyor. Duygusalımdır da. Her şeye hemen ağlayabilirim. Herkesin derdini kendi derdim gibi gören ve onları kafama takan biriyim. Ha öyle demişken. Takıntılıyım da. 
Hatta bunun boyutunu sana şöyle anlatayım:

İlkokuldayım. Anneannem kendi evinde iğne ile pantolonundaki yırtığı dikiyormuş. O gün dikiş işi bitince bacağında ağrıları çıkmış. Bize dediğine göre, bacağının içinde bir şeylerin gezdiğini hissetmiş. E durum böyle olunca gitmiş hemen acile. Film çekilmiş ve bir bakmışlar, dikiş dikerken kullandığı iğne nasıl olduysa anneannemin bacağının içine girmiş. Ay benim için kâbus gibi günlerdi ya. O günün akşamı hemen ameliyat oldu ve iğneyi aldılar. 
Şimdi bu konu bana nasıl geldi onu da söyleyeyim. Şöyle ki ; anneanneme veya başka birine ne zaman kalmaya, misafirliğe ya da öylesine gitsem, oturduğum yerde iyice bir elimi gezdiriyorum. İğne var mı, cam var mı, bir yerime kaçabilecek herhangi tehlikeli bir şey var mı diye. Bu süreç şaka gibi geliyor ama hâlâ bende mevcut. Yakınlarda bir bardak kırılsa dahi her yeri didik didik ediyorum. 

İşte sana takıntı boyutumdan ufak bir örnek. Belki ne demek istediğimi anlamışsındır. Aklıma geldikçe sana bu konuda saçma anılarımdan da bahsederim.

Kendimi iyi bir sırdaş ve güvenilir biri olarak tanımlarım. Verilen sırları kendimle beraber ölüme götürebilirim. Tabii aynı karşılığı karşı taraftan da beklerim. Yakın arkadaş olarak gördüğüm kişilere ki hâli hazırda var 3-4 kişi, kendimden ödün verebilirim. Onlar mutluysa ben de mutlu olurum. 

Kendimi beğenmiş biri hiç değilim mesela. Güzelim, şöyleyim, ebesinin nikahıyım diyerek atıp tutmam gerektiğince mütevazıyımdır. Hayatım çok trajedi dolu olduğu için ara ara negatif basan biriyim. Bu da yorgunlukla alakalı. 

Yine bir altyazı geçerek şunu demek istiyorum. Başta da dediğim gibi kendimi ahım şahım tanıma şansım olmuyor. Bazı huylarım ve davranışlarım değişkenlik gösteriyor ve bazen bu duruma ben bile şaşırıyorum. O nedenle ilerleyen yazılarda aklıma geldikçe bunları aktaracağım. 

Garip huylarım da vardır mesela.

Değişik kokuları severim. Bu bir tütsü kokusu olabilir, bir sabun, duş jeli, parfüm hatta bir ruj kokusu bile olabilir. Hatta bu son söylediğim ruj kokusu muhabbeti yüzünden yakın arkadaşım nerede kokulu ruju varsa bana veriyor. DFGDFHDH

Fethiye'de ki 2. yılımda bana doğum günü hediyesi olarak verilen peluş köpeğim ile uyuyorum. Ha bir de liseden kalan bir yolculuk yastığı ile. Onlarsız uyku, güvensiz hissettiriyor. 
Ve ben karanlıktan ölesiye korkan biriyim. Yanımda biri uyumadığı sürece ışıklar ya da gece lambası açık uyuyorum. Tabii uykumu alıp almadığımı sorarsanız da, öğlen yüzüm, başım dağınık bir şekilde uyanıyorum. 

Çıplak ayaktan hoşlanmıyorum. Kendi ayaklarım da dahil. Kumsal, deniz vs. gidildiğinde ben daima Converse giyip giderim. Hem o görüntüden hoşlanmıyorum hem de ayağıma kum kaçmasından. Genelde de yaz-kış fark etmez, evde dahi olsak çorap giyerim. Kimsenin de görmesini istemem. Hatta geçenlerde annem bir şey fark etti. Mecbur çoraplarımı çıkarmam gereken bir zamanda, ayak parmaklarımı sürekli içe doğru kapatırmışım. Bu özelliğimi hiç fark etmezdim. Ama çocukluktan beri varmış. Çorap giydiğimde denedim ama olmadı. Sonradan anladım ki çıplak ayakla durmamı bedenim bile istemiyormuş dfgddgdf 

Bir şarkıyı çok sevmişsem, sayısı fark etmez sürekli dinlerim. Aynısı izlediğim film ve diziler için de geçerli. Tekrar tekrar hiç sıkılmadan izleyebilirim. Bir ara ben liseyi İzmir'de okuduğum sene, babam bana Hz. Yusuf izlettiriyordu. Bir noktadan sonra öyle bir sardı ki, günde 5 bölüm izliyorduk işsiz gibi. Bu yüzden bir ara okul saatini kaçırdım. Babam da beni rapor almaya sağlık ocağına götürdü. Şikayetimi sorduklarında da atladı hemen "Hasta hissediyormuş." diye. Yalana bak. Hz. Yusuf izledik gece boyu demedi de. Neyse işte. 

Bazen nedensiz bir şekilde, elimi prize sokmak, yanan ocağa elimi sokmak falan geçiyor aklımdan. Bu neden oluyor bilmiyorum ama yasak olan şeyler ilgimi çekiyor. Babam elinde matkapla geliyor diyelim. (iş için tabii aklına seri katil belgeselleri falan gelmesin.) Benim kafamdan şey geçiyor, "Lan şimdi o matkap düşse, kafamı yarsa ölür müyüm?" Anlatabiliyor muyum durumu? Kesinlikle bunları istemsiz düşünüyorum. 

Dışarıya çıkmam gerekiyorsa eğer, bir şeyi unutmuş olma ihtimalime karşı kilitli kapıyı tekrar açıp odaları tek tek kontrol ediyorum. Bazen elimde var olan anahtarı düşmüş mü diye 10 kere kontrol ettiğim oluyor. ÇILDIRMIŞIM BEN ÇILDIRMIŞ AAAAAA

Ani hareketlerden hoşlanmam. Sırf korkayım diye, aniden arkamdan gelip elini kafama atan birileri yüzünden oturduğum yerde sahte beyin kanamaları geçirebilirim. Zaten panik atağım var. Bir gün bu yüzden birinin ebesini ağlatacağım haberleri yok. 
Aynı şekilde yüksek sesten, kavga, kaos onlardan da hoşlanmam. Benim zaten derdim sıkıntım var. Yoruyor. 

Stres yapınca ya da bazen nedensiz dudaklarımı yerim. Eskiden tırnaklarımı yerdim ama çok şükür bıraktım. Şimdi kanatıncaya kadar dudaklarımı sömürüyorum. Annem her gördüğünde bana pavyona gidecek karılar gibi rujlar sürüyordu. Bazılarının tatları güzel olunca direkt yiyordum. Yine kaçınılmazdı anlayacağın.

Yapmacık olmaktan da hoşlanmam. Sevmiyorsam seviyor gibi davranamam. O an sinirliysem, sırf karşımdaki mutlu olsun diye de mutlu olamam. Tüm duygularımı o an yaşamam gerekir. Yoksa üstümden gerginliğimi uzun süre atamıyorum. 

Bazen bile isteye gelen mesaj ve aramalara bakmam. Sonra anama söverler genelde ama ben bir yolunu bulur açıklamamı yaparım. Ama genel olarak o bakmama isteği her hangi bir nedenden değil elbet. Sadece uzun uzun konuşmak istemem. Çünkü ben ne zaman konuyu kısa kessem o konu uzuyor. Ha bir de modumda olmuyorum arada o da var. 

Uzun uzun banyoda kalmayı seviyorum. Annemle yaşarken üvey babam yüzünden duş sürelerimiz kısıtlıydı. En azından bana karşı kısıtlıydı. 15 dakikadan fazla kaldığımda söylenmeye başlar, sinirinden çekip giderdi ve ben de girip gireceğime pişman olurdum. Bu nedenle nerede rahat hissediyorsam ve bana karışılmıyorsa, duşta uzun kalmayı seviyorum. 

Yemek yapmayı pek bilmem. Annem arada kendi yaparken bana gösterirdi ama özel olarak öğretmezdi. O nedenle pratik yapacağım çok alanım yoktu. Anneanneme baktığım zamanlar dayım bana öğretmişti. Hazır çorbadır vs. biliyordum. Annemin de depresyon sürecinde kendimi geliştirme şansım olmuştu o yüzden kendimi idare ettirecek kadar biliyorum. Öğrenmeye de açığım he. O kadar da salak değilim lütfen. 

Yüzümün belirli hatlarını sevmiyorum. Normalde beden olarak kendimle barışığım ama konu yüzüme gelince yapamıyorum. Elimde bir tarla parası olsa direkt gideceğim sıfatımı değiştireceğim. 

Evet bunlar da aklıma gelenler. 

Sevdiğim şeylerden konuşalım biraz da. 

Müzik zevkime çok güvenirim ve her telden müzik dinlerim. Yabancı & pop & metal & rock & 80'ler Türkçe-Yabancı vs. kulağıma güzel gelen her şeyi dinlerim. Hatta kendime ait, Kilise ilahilerinin ve ortaçağ melodilerini içeren bir playlistim var. Bu arada kilise demişken, deist olduğumu da belirtmek istiyorum. 

Film konusunda da fenayım bence. Çok kapsamlı bir film kültürüm var. Üniversitede mezuna kaldığım ilk sene, kendimi film izleyip, analiz yapmaya vermiştim. Çok yararını gördüm çünkü şu an bile kimsenin ilgisini çekmeyen, bilinmeyen filmler hakkında fikir sahibiyim. Seninle de film & dizi önerilerimi paylaşacağım zaten şüphen olmasın.

Hm... Film favorim var fakat onu burada öneri olarak paylaşacağım. O yüzden şimdilik Anime ve çizgi film favorilerimi, daha doğrusu benim için özel olanları söyleyeceğim. 

Ben küçükken babam bana Mulan'ı izlettirmişti. O günden beri hem en sevdiğim Disney Prensesi oldu hem de benim için özel bir animasyon oldu. 

Bir de anime olarak, Komşum Totoro var. Onu da izlemeni öneririm. En sevdiğim Miyazaki animesidir kendileri. 

Ortaokuldan beri sevdiğim, kulu köpeği olduğum bir grup var. THE 1975

En sevdiğim şarkılarından birini bırakacağım buraya belki seversin. 



Bu grupla ve özellikle solistleri Matty ile inanılmaz garip bir bağım var. Mesela Matty de bir dönem ailesi ile Fethiye'de yaşamış. Kişiliği, karakteri, davranışları bu adama beni garip bir şekilde çekiyor. Bu yüzden olur da gelirlerse Türkiye'ye direkt gidip evlenme teklifi edeceğim. Bakarsın buraya da düğün davetiyemizi atarım eheheheeh.
 
Müze, Kilise, Antik Kentler vs gezmeye bayılıyorum. Hayalim de Dünya'nın her bir yanındaki Müzeleri gezmek. Önceliğim çocukluk hayalim olan Fransa olacak elbette. 

Güzel kokmayı severim. En sevdiğim esans ise, vanilya. Vanilya içeren her şeye bayılıyorum. Şu an hali hazırda kullandığım parfüm de vanilya özlü. Tobacco Vanille. 
Ha bir de unutuyordum, Hindistan Cevizi kokusuna da bayılırım. 

Prenses Diana aşığıyım. Royal ailesine özel bir ilgi duyuyorum. 

Eskiden inanılmaz bir kitap okuma alışkanlığım vardı ama artık kendime bile zamanım olmadığı için uzun zamandır kitap okuyamıyorum. Bunu düzeltmeyi umuyorum.

En sevdiğim çiçeği de söyleyeyim hadi. Nergis. 
Nergis'in kokusu kadar, hikayesi de beni çok etkiler. Bu nedenle kendime yakın hissederim. 

Hayvan severim. Yolda kedi gördüğüm zaman yüzünü gözünü oyun hamuru gibi mıncırmadan bırakamıyorum. Aynısı köpüşler için de geçerli. Uysal olanlar direkt belli ediyor zaten kendini. Kafalarını okşaya okşaya bir hal oluyorum. İlerde de kesinlikle bir kedi bir köpek sahiplenmek istiyorum. 

Şaman hayvanım yılan çıkmıştı. Yılan çıkmadan önce bile ben yılan olduğuma emin oluyordum. Var içimde biraz yılanlık ehe. 

Kendimi bir kurbağaya benzetiyorum bu arada. Kurbağaları severim. 

En sevdiğim köşesi yapıyorum da demeyi unutuyorum. Aaaaa!!! En sevdiğim renkler : Kırmızı, Turkuaz, Beyaz.

Evett... Çoğu bilmen gereken şeyleri açıkladım gibi ya. Yine aklıma gelirse ekleme yaparız. Şimdilik beni böyle tanıman benim için yeterli. Bakarsın ilerleyen zamanlarda sen beni benden iyi tanırsın ha?

Ah bir de unutmadan. Sana hayalimi söylemek istiyorum. Her ne kadar Radyo & TV okumuş olsam da bir televizyoncu değil, oyuncu olmak istiyorum. Çocukluğumdan beri elime gelen şansları teptiğim için artık kendime geldim ve bunun üzerinde duruyorum. Eğer hayatımda bir pürüz olmazsa bundan ilerlemek istiyorum ama her an her şey olabilir. Sonuçta insanız ve bir günümüz bir günümüze tutmuyor. :)

Yine de bana şans dile, Belki ne için yaşadığımı öğrenebilirim...

Bana vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Umarım kafanı bulandırmadım ;) Nasıl biri olduğumu artık biliyorsun, belki de sana benzeyen çok yönüm vardır ha ne dersin? Yorumlarda buluşalım. 

Neyseeee çok konuştum gittim ben.!♥








 


4/11/2022

Anneannem'e

Nisan 11, 2022 0 Comments

Grandma Art



Tanıdığım ya da tanımadığım herhangi biri bana, 
"Hey bu hayattaki en büyük pişmanlığın ne?" diye sorsaydı sanırım ona tek bir cevap verirdim; Anneannemi yalnız bırakmak.
Evet biliyorum biraz klasik geliyor belki de "Ne alaka be?" diyor olabilirsin ama gerçek bu. Şimdilerde bile ne zaman aklıma gelse bu durum acı çekmeme neden oluyor. 

Her insanın bu hayatta bir ya da birden çok pişmanlığı olur. Bazı pişmanlıkların geri dönüşü olurken bazılarının olmaz hatta belki bu durum için geç bile kalınmış olabilir. Böyle bir durumda için içini yer. Kafanda sadece keşkelerden ibaret bir dünya yaratır ve geçmişe dönmek için her şeyini feda edebilecek bir hale gelirsin. Ben de aslında geç kalanlardan biriyim. Tam olarak geç de sayılmaz fakat istesem de düzeltemeyeceğim durumlar bunu her geçen gün daha da geç kılıyor.

Bilmiyorum anlatmaya nereden başlasam.. Sanırım ilk başından. 
Öncelikle size biraz anneannemi tanıtmak istiyorum.
Kısa boylu, kısa siyah saçlı, hafif tombul, biraz da rüküş bir kadın. Ha evet bir de apartmanı inleten sesini de unutmayalım. Genelde bu ses, anneannem çok sinirlenince çıkardı. Evinde çok sık oynadığım, zamanında hacca gittiğinde getirdiği gümüş fincan takımı vardı. Ben de oynayama dayanamaz evimize götürmek isterdim. Hemen kızardı. Kızar dediysem de öyle uzun sürmezdi çünkü hemen ağlardım o da kıyamaz ve götürmeme izin verirdi. Bu yüzden anneannemin hemen hemen her dekor eşyası diye sergilediği eşyaları evimizde bulabilirdiniz. Neyse işte, Anneannemin 3 çocuğu var. Biri dayım, biri teyzem, diğeri de annem. Dayım ve teyzem evlendi ve şehir dışına taşındılar. Geriye tek annem kaldı ve anneannem de ona tutundu. Çünkü zaman geçtikçe, gerek yoğunluktan olsun gerek farklı nedenlerden, dayım ve teyzemin bizimle iletişimi kesildi. Anneannem de yalnızlıktan nefret eden biri. Bunun nedeni de dedemi erkenden bir kalp krizi uğruna kaybetmiş olması. *
Çocukluğumdan aklımda kalan ufak ufak anılar var. 
Aslında belki de annemle daha çok zaman geçirip, onunla daha çok anı biriktireceğime ben tüm anılarımı anneannemle biriktirmiştim. 
Annem hastanede çalıştığı ve her geldiğinde inanılmaz yorgun olduğu için genellikle beni okula götürme, okuldan alma, ilgilenme vs. işler hep anneannemde olurdu. Annemden annelik görevini almıştı. O yüzden aramızda çok daha farklı bir bağ vardı.
Mesela anneannem, babamı sevmezdi. Zamanında babam hakkında iyi konuşurken sonralarında gerçekten onu hiç sevmediği hakkında konuşur beni de gaza getirmeye çalışırdı. İşin tuhaf tarafı babamdan duyduğum kadarıyla, annemle evli oldukları dönem babamla araları anne-oğul gibiymiş. Tabii benim anneannem işine geldiği zaman istediği insanla iyi, işine gelmediğinde kötü olan biri bunu unutmuş sonrasında da anneannem, annemin yeni eşinin bana karşı davranışlarını görünce babamı kaybettiğine baya pişman oldu orası ayrı konu.
Yani evet hayatımın en önemli insanı olabilir anneannem fakat bazı garip tavırları yüzünden çevresi tarafından çok sevilen biriyken bir anda dışlanmaya başladı. Özellikle kendi kardeşleri tarafından. 
Anneannem 6 kardeş ve bunların hepsi kız ve üzücüdür ki sadece biri hayatta. Anneannem henüz ayaktayken daha önce senelerce baktığı yaptığı, bizim "alamancı" dediğimiz kardeşini kaybetmişti. Bu da yıktı tabii. Son zamanlarda da anneannem tarafından yaşanılan olaylar aile içine düşünce zaten araya soğukluk girmişti fakat kardeş işte. 
Anneannem yatağa düştüğü süre boyunca çoğu kardeşini kaybetti fakat biz bunları henüz ona söyleyemedik. İşin üzücü tarafı bize hala onları soruyor. Yalan söylemek zorunda kalıyoruz.
Şu an hayatta olan kardeşi de onun yanında değil, üniversitede akademisyenlik yapan kızının yanında yaşıyor. Anneannemle de görüntülü konuşuyorlar ve biliyor musun sana garip bir şey söyleyeyim. 
Anneannemle dedem tanıştığında, anneannemin kardeşi yani bu hayatta olan kardeşi, dedemin erkek kardeşini beğenmiş. Dedemin kardeşi de onu beğenmiş. E hal böyle olunca onları da evlendirmişler. Dedemin soyu da mavi gözlü olunca hemen kaçırmamışlar çakalllarrrr..:)

Şimdi gelelim anneannemin herkesi ondan uzaklaştıran olaylarına.
Şimdi garip gelmesin de bu huy annemde de var. Sanırım tüm aileye geçen bir şey. Aşırı flörtöz!!!
Dedemden sonra yanlız kalınca bir de kızıyla tek yaşayınca ister istemez biraz ilgi istedi canı ama sorun şuydu; yanlış kişilerden ilgi bekledi. Hepsi ya para peşindeydi ya da sırf oyalanmak için.
Para içinden kastım, dedemin bir diş doktoru olması. Zamanında evet iyi kazanamıyordu belki de ama bir yerde birikimi vardı ve bu birikimle işleri ilerletip muayenehane açmıştı. İyi kazanıyor, ailesine de güzel bakıyordu. Hatta anneannem için bir apartmanın dairesini satın aldı. Kimsenin eline düşmesin, o öldükten sonra da alacağı para ile rahatça yaşasın diye. 
Anneannem de ekstra bakıcılık gibi işlerde de çalışınca o da birikime birikim ekledi. Doğal olarak gözler ona çevrildi. Erkeklerin odağı sadece bu oldu. 
Tamirciden hoşlanıyordu, ona yardım edenden hoşlanıyordu yani anlayacağın gerçekten ilgiye açtı ama yaptığı da saçmaydı. Bazılarını çocuklarıyla tanıştırdı sonra. Annem yine sesini çıkartmazdı da dayım aşırı sinirlenirdi. Anneannemin telefonundan o kişileri engellerdi ama sonra anneannem ne yapar eder bir yolunu bulur tekrar herkesle iletişime geçerdi. 
Mesela diyorum ya çocukluğum anneannemle geçti diye. Ben anneannemin hayatına aldığı herkesle tanıştım. Yeri geldi beraber aynı masaya oturduk. Yeri geldi onlarda kaldım. Yani garip garip saçma sapan işlerine anneannem beni de alet ederdi. Sonra da hiçbiri olmamış gibi beni tembihler, anneme söylememi engellerdi. 
Şöyle söyleyeyim tüm bunlar olup biterken anneannem 50'li yaşlardaydı ama çok dinç bir kadındı. Bu yüzden herkese ve her ortama ayak uydururdu. Yeni tanıştığı birine hemen güvenirdi. Bu tüm flörtlerinde de böyle oldu. Ama annem, anneannem gibi değildi. O bu konularda daha tedbirliydi. Sonradan o da bozuldu. O konuya da geleceğiz.
Annem ve ben anneannemin bazı takıldığı kişilerle tanışmıştık. Bazıları da sadece arkadaşlarıydı. Aralarında tek tük iyi insanlar çıkmıştı. Onlar da vefat edeli çok oluyor zaten. 
Şimdi kafasını dağıtması açısından her şey tamamdı fakat işler, o tanıştığı tiplerden birinde koptu. Anneannemin şuan ki duruma düşmesinin nedeni de yine aynı kişi. Umarım o da ölmüştür.

Şey hatırlıyorum, yine böyle ilkokul 5. sınıftayım okul bitmiş eve gelmişim güzel güzel yemek yiyorum. Kapı çaldı. Başta annem sandım gittim açtım. Yine o takıldığı adamlardan biri gelmişti. Hemen yüzüm bi değişti tabii. Hemen o kimsenin giremediği misafir odasına soktu adamı. Uyuz oldum beni de almıyor oraya. Annem gelsin diye bekliyorum. O gelene kadar da dayanamadım sonra tıkladım kapıyı "anneanne baksana" diye. Açtı kapıyı hemen aradan odaya süzüldüm. 
"sıkıldım burada oturucam." dedim. Hemeen yerleştim koltuğa. Ama adamı gör. Mal gibi bana bakıyor. Oh dedim iyi yapmışım. (Burada şeytani bir gülüşle ekrana bakıyorum.)
Anneannem baktı beni kovamıyor bende hemen atladım; "ya amca senin evin yok mu?" 
sanki küfrettik anasına. Pis pis baktılar suratıma. He onu deme nedenim de şuydu, adamın hastanede yatan bir eşi var ve baya ciddi hastalığı. Bu yüzden de arada gidiyor kadının yanına. Bizde ne işi var demeye getiriyorum yani. Git lan karına. 
Dışarıdan bakınca durumumuz çok komik duruyor ama yaşandığı zaman hiç öyle değildi resmen erken olgunlaşma nedenimdir anneannem. 
Sonra işte ben çenemi tutamadım adam da cevap alamayınca tekrar sordum, 
"Senin karın yok mu gitsene ona"
Anneannem tuttu kaldırdı beni kolumdan çıkardı odadan. Aslında gayet normal bir soruydu dimi?
Sonra bu adam dayanamadı geldi kapının önüne "ne dedin sen?" diye üstüme yürümeye başladı.
İşlerin bu boyuta geleceğini düşünmeyi bırak, 50 yaşını geçmiş adamın daha küçük bir çocuğun üzerine böyle bir sinirle yürüyeceği asla aklıma gelmezdi. Zaten ufak tefek bir şeyim koridor boyunca ben geri geri yürüyorum o bana geliyor. Peki o sırada anneannem ne yapıyor? HİÇBİR ŞEY.
Sonradan bana dediği de, "şakasına yaptı" oldu. He aynen kesin.
Koridor sonunda da ranzalı bir oda var, orası benim odam oldu sonraki zamanlarda. Kendimi oraya attım. Beni de köşeye sıkıştırınca ben yine çenemi açtım.
"Karın varmış neden anneannemlesin?"
Bir anda yanağıma tokat atmasın mı? Şlank diye bir sesle anneannem koştur koştur yanımıza geldi. Ben tabii bir elim yanağımda bir elim anneannemde, gözlerimde yaşlarla bakıyorum. Hemen çıktım odadan koşturuyorum dış kapıya doğru. Amacım annem gelene kadar karşı komşumuzda kalmak. Ama ben çıkmaya fırsat bulamadan zilin çalması ve annemi görmemle hemen anneme yapıştım. 
Beni çıkardı dışarıya olayları anlattım tek tek. Kızdı etti falan ama adamın yanında da gelip "kızıma böyle yapmışsın" diyemedi. 
Belki o an için gerek görmemiş olabilirdi fakat sonraki zamanlarda da her dayak yediğimde annem susmayı tercih etti. Ve bana bunu yapan kocasıydı. 
Neyse bu konuda yeterince sinirliyim. Devam!!
Bu yaşadığım bilmem kaçıncı bardağı taşıran olaydı. 
Annemin evlenmesi ile anneannem herkesle konuşmayı kesti sonra. Bu olayların da herkese duyurulması uzun sürmedi. Kardeşleri hemen rest çekti. Bir süre anneannemi eve de almadılar kendi başına kaldı. 
Bizim taşınmamızla da kendini kaybetti zaten. Tanıdık tanımadık insanlardan garip garip aramalar almaya başladık. Bir baktık anneannem kendini dışarıya atmış herkese bizi araması için numara dağıtıyor. Üvey babam da bu durumdan cinnet geçirip anneannemi sildi. Bize gelmesini yasakladı. 
Olaylar da zaten buradan sonra başladı. 

Bunu da başka bir yazıda anlatacağım çünkü şu an saat 04.44 ve benim öğlen Sinema Kurgusu Vizem var..:) Çalıştım mı? NÖ!
Çünkü gece gece aklıma anneannem geldi ve bu özel blogda onu da kaleme alayım dedim. Onunla daha size anlatmam gereken bir sürüüü anımız var. 
Hepsine sıra gelecek! Bana sınav öncesi şans dilemeyi unutma! 

Ama ondan önce, Anneannem henüz bitmedi seni anlatmaya yeni başladım ve unutma ki seni çok seviyorum beraber daha nice güzel yıllara..Görmeni istediğim çok şey var ♥


 

Ps: Yazıyı, En sevdiğim grup olan "The 1975" şarkısı "Nana" ile yazdım. 
(Buraya da koyuyorum.)
Grubun solisti ve benim aşık olduğum adam, Matty Healy, bunu ölen anneannesi için yazmış.
Dinlemenizi ve Türkçeye çevrilmiş bir şekilde aratıp okumanızı çok isterim. Gerçekten mükemmel bir şarkı.