"Kimsin lan sen?"
"Ne seversin ya da ne sevmezsin?"
"Ne olmak istiyorsun?"
"Ne için yaşıyorsun?"
"Amacın ne?"
Bakınız hâlâ hayatının arayışında olan 22 yaşında, üniversiteyi bitirmiş, üvey babası evden kovduğu için babasının evinde pinekleyen, depresyonla boğuşan (Çok şükür saçma bir testle %70 gibi bir sürecin içinde olduğumu öğrendim. Şükür dediğim kısım da %100 olmaması. Düşün işte. Bir de öyle olsa ne bok yerdik.) bir varlığın 12 yaşından beri sorguladığı soruları görüyorsunuz.
Komiktir ki bunların cevabından ne zaman emin olarak hareket etsem, aslında yanıldığımı ve kendimi asla tanımadığımı görüyorum. Ya ciddi diyorum komik bir şey bu. YAKINDA İŞ HAYATINA ATILACAĞIM GÖRÜYORSUN DEĞİL Mİ SAÇMALIĞI?! AAAA Kafayı yiyeceğim.
Neyse işte uzun lafın kısası ne bokuma yaşıyorum bilmiyorum.
Aslında böyle dediğime de bakma. Terazi burcuyum ben kafam gelip gidiyor ama delirmedim henüz. Az çok ne olduğumu biliyorum. O yüzden dedim ki, hazır bunların azını çoğunu biliyorken yazıp, kendimi tanıtayım. İlerde belki görürüz yazdıklarımdan kaçı hâlâ beni temsil ediyor diye. Bir de biliyor musun ben Alzheimer olmaktan çok korkarım. (Bu arada yanlış olur da millete hastalığı yanlış anlatırım, davalık olurum diye gittim hastalığı Google'dan aratıp kopyala-yapıştır yaptım. Çaktırmaaa.) Ondan dolayı bir kaç sene önce açmıştım burayı. Yani tek neden bu değil ama şimdilik bu kadarına hakim ol, sonrasını konuşuruz.
Evet gelelim "Kimim lan ben?" sorusuna.
19 / 10 / 01 Afyonkarahisar doğumluyum. Ama orada fazla yaşamadığım ve neredeyse tüm hayatım Fethiye'de geçtiği için ben Afyonlu olduğumu reddediyorum. Sonuçta nerede doğduğun değil, nereli hissettiğin önemli olan. İşte ben de o mantıkla Fethiyeli olduğumu söylüyorum. Sen de öyle bil.
Annem ve babam ben 5-6 yaşlarındayken ayrılmışlar. Tabii ben bunu idrak edene kadar seneler geçti çünkü bana hiç çaktırmadılar. Helal olsun valla 10/10 dolandırılmışım. Bunun nedeni de şeydi aslında. Babam İzmirli bu nedenle Afyonda yaşarken bile iş için İzmir'e gidip geliyordu. Bazen aylar sürerdi ama sonunda da dönerdi. Bu yüzden beni baya iyi ayakta uyuttular.
Annem, Devlet Hastanesinde memur olarak çalışıyor Ve ben 12 yaşındayken ani bir kararla evlenip hayatının hatasını yapıyor. Bu hatayı çok geçmeden fark ediyor ama kadın o kadar garip ki, 3 kere boşandığı adamla tekrar evleniyor ve ona takıntılı oluyor. Şimdi bile yeniden beraberler ve adam benden ölesiye nefret ediyor. Keza durum bende de farksız değil. Elimde olsa adamı ıslak odunla dövüp, yanmış tavayla her yerini morartıp bir kenarda ölmesini bekleyeceğim. İşler öyle yürümüyor ne yazık ki.
Babama gelirsek. Şu an serbest çalışıyor ama hayatımda gördüğüm en çapkın adam olabilir. Birisiyle yetinemiyor. Yazarken gülüyorum da bakma sen bana. Durum vahim cidden. Sürekli bir flört değiştiriyor. Ama bulduğu kadınları da bir göreceksin. Yarısı akademisyen, çoğu oyuncu. Bazen hayran hayran izliyorum. Lan diyorum bu aura nereden geliyor? Ben tam bunları sorgularken babam da hayatının hatasını yapmış oluyor. Flört olarak başladığı aşk hayatı, aynı evi paylaşmaları ile bitti. Durumdan pek mutlu da değil ve ayrılmak istiyor. Ama hayat ona "He anam he. Her istediğimiz de oluyor ayneeeenn" diyor.
Bir anneannem var. Dedemi benim doğduğum sene kalp krizinden kaybetmişiz. Kendisini tanıma fırsatım olmadı ama çok yönlü, çok zeki ve çok yakışıklı bir adammış. Anneanneme de ölmeden önce bir apartmandan daire satın almış. Çocuklarının eline falan düşmesin diye. Şimdiye bakınca insan üzülmeden edemiyor tabii.
Belli bir süre çorumda yaşayıp ardından Afyon'a taşınan teyzem var. Çocukken benim annem o olsun isterdim. Çok güzel bir kadındı ki hâlâ da öyle. İki çocuğu var. İkisi de kız ve ergenler ehe. Eniştemi de severim iyi insanlardır.
Anneannem muhabbetine Afyon'a gelen dayım var bir de. İlk eşinden iki çocuğu vardı ama boşandılar. Şimdilerde ise tekrar evlendi. Açıkçası ben şimdiki eşini seviyorum. Bana karşı çok kibar ama anneanne tarafımdan kimse bu yeni evliliğe alışamadı ve herkes birbirine saçma bir derecede düşman. Olmasa şaşarım zaten. Kaos olmadan bir günümüz geçmiyor amk.
Aman neyse. Benim ailevi durumlar zaten karman çorman. Bir de onların özel hayatına şu an değinirsem 10 sayfa çıkabilir buradan. O yüzden sonra konuşalım bunları da.
Terazi burcuyum. Kararsız, mızmız, gergin, soğuk bir kişiliğim. Tabii bunlar şu an aklıma gelen olumsuz özelliklerim. Mesela ben hayır demeyi bilmiyorum. Ben malım. Gülme öyle ekrandan. Gerçekten öyleyim ya. Bazen o kadar saf oluyorum ki, kin dolu ruh halim ufacık bir şeyler yumuşuyor ve ben sonra onu yumuşadığına pişman olmuş halde buluyorum. Sonra da hayata karşı iyice duvar örüyorum. Bana iyilik mi yapılıyor kötülük mü onu da hiç ayırt edemiyorum. Herkesi iyi görmeye bayılıyorum. Sanırsın Polyannayım. Sıçayım senin iyilik dolu kalbine aman.
Kendimi çok gömdüm yeter bu kadar. Biraz olumlu yönlerimi anlatayım.
Çok ılımlıyımdır mesela. Mesela yeni bir ortama gireceksem önce soğuk bir tavır takınır, bana olan yaklaşımlara göre gardımı indiririm. Direkt samimileşirim hatta. Çevrem bundan haz etmiyor ama çokta bir yerimde. Sonuçta yaşaya yaşaya görüyorum kim kalleş kim değil.
Sevildiğim kadar severim. Herkese yerine göre değer veririm. Kimseyi kendimden öte tutmam. Uysalımdır. Çevreme karşı olumsuzluğumu göstermem. Beni tanıyanlar hep pozitif ve güler yüzlü görürler. Küçük şaklabanlıklar yapmayı ve sevdiklerimi güldürmeyi severim. Genelde güçlü olduğumu söylerler. Belki ilerde sen de benim için aynı şeyi düşüneceksin. Ama ben asla kendimi güçlü göremiyorum. Sadece görünüşte öyle olmak zorundayım. Aslında bu da olumsuz ama olsun aklıma gelmişken yazayım; Çok çabuk sinirlenen bir kişiliğim var. Bunun temel nedeni çocukluk travmalarım. O yüzden başa çıkmak zor oluyor. Duygusalımdır da. Her şeye hemen ağlayabilirim. Herkesin derdini kendi derdim gibi gören ve onları kafama takan biriyim. Ha öyle demişken. Takıntılıyım da.
Hatta bunun boyutunu sana şöyle anlatayım:
İlkokuldayım. Anneannem kendi evinde iğne ile pantolonundaki yırtığı dikiyormuş. O gün dikiş işi bitince bacağında ağrıları çıkmış. Bize dediğine göre, bacağının içinde bir şeylerin gezdiğini hissetmiş. E durum böyle olunca gitmiş hemen acile. Film çekilmiş ve bir bakmışlar, dikiş dikerken kullandığı iğne nasıl olduysa anneannemin bacağının içine girmiş. Ay benim için kâbus gibi günlerdi ya. O günün akşamı hemen ameliyat oldu ve iğneyi aldılar.
Şimdi bu konu bana nasıl geldi onu da söyleyeyim. Şöyle ki ; anneanneme veya başka birine ne zaman kalmaya, misafirliğe ya da öylesine gitsem, oturduğum yerde iyice bir elimi gezdiriyorum. İğne var mı, cam var mı, bir yerime kaçabilecek herhangi tehlikeli bir şey var mı diye. Bu süreç şaka gibi geliyor ama hâlâ bende mevcut. Yakınlarda bir bardak kırılsa dahi her yeri didik didik ediyorum.
İşte sana takıntı boyutumdan ufak bir örnek. Belki ne demek istediğimi anlamışsındır. Aklıma geldikçe sana bu konuda saçma anılarımdan da bahsederim.
Kendimi iyi bir sırdaş ve güvenilir biri olarak tanımlarım. Verilen sırları kendimle beraber ölüme götürebilirim. Tabii aynı karşılığı karşı taraftan da beklerim. Yakın arkadaş olarak gördüğüm kişilere ki hâli hazırda var 3-4 kişi, kendimden ödün verebilirim. Onlar mutluysa ben de mutlu olurum.
Kendimi beğenmiş biri hiç değilim mesela. Güzelim, şöyleyim, ebesinin nikahıyım diyerek atıp tutmam gerektiğince mütevazıyımdır. Hayatım çok trajedi dolu olduğu için ara ara negatif basan biriyim. Bu da yorgunlukla alakalı.
Yine bir altyazı geçerek şunu demek istiyorum. Başta da dediğim gibi kendimi ahım şahım tanıma şansım olmuyor. Bazı huylarım ve davranışlarım değişkenlik gösteriyor ve bazen bu duruma ben bile şaşırıyorum. O nedenle ilerleyen yazılarda aklıma geldikçe bunları aktaracağım.
Garip huylarım da vardır mesela.
Değişik kokuları severim. Bu bir tütsü kokusu olabilir, bir sabun, duş jeli, parfüm hatta bir ruj kokusu bile olabilir. Hatta bu son söylediğim ruj kokusu muhabbeti yüzünden yakın arkadaşım nerede kokulu ruju varsa bana veriyor. DFGDFHDH
Fethiye'de ki 2. yılımda bana doğum günü hediyesi olarak verilen peluş köpeğim ile uyuyorum. Ha bir de liseden kalan bir yolculuk yastığı ile. Onlarsız uyku, güvensiz hissettiriyor.
Ve ben karanlıktan ölesiye korkan biriyim. Yanımda biri uyumadığı sürece ışıklar ya da gece lambası açık uyuyorum. Tabii uykumu alıp almadığımı sorarsanız da, öğlen yüzüm, başım dağınık bir şekilde uyanıyorum.
Çıplak ayaktan hoşlanmıyorum. Kendi ayaklarım da dahil. Kumsal, deniz vs. gidildiğinde ben daima Converse giyip giderim. Hem o görüntüden hoşlanmıyorum hem de ayağıma kum kaçmasından. Genelde de yaz-kış fark etmez, evde dahi olsak çorap giyerim. Kimsenin de görmesini istemem. Hatta geçenlerde annem bir şey fark etti. Mecbur çoraplarımı çıkarmam gereken bir zamanda, ayak parmaklarımı sürekli içe doğru kapatırmışım. Bu özelliğimi hiç fark etmezdim. Ama çocukluktan beri varmış. Çorap giydiğimde denedim ama olmadı. Sonradan anladım ki çıplak ayakla durmamı bedenim bile istemiyormuş dfgddgdf
Bir şarkıyı çok sevmişsem, sayısı fark etmez sürekli dinlerim. Aynısı izlediğim film ve diziler için de geçerli. Tekrar tekrar hiç sıkılmadan izleyebilirim. Bir ara ben liseyi İzmir'de okuduğum sene, babam bana Hz. Yusuf izlettiriyordu. Bir noktadan sonra öyle bir sardı ki, günde 5 bölüm izliyorduk işsiz gibi. Bu yüzden bir ara okul saatini kaçırdım. Babam da beni rapor almaya sağlık ocağına götürdü. Şikayetimi sorduklarında da atladı hemen "Hasta hissediyormuş." diye. Yalana bak. Hz. Yusuf izledik gece boyu demedi de. Neyse işte.
Bazen nedensiz bir şekilde, elimi prize sokmak, yanan ocağa elimi sokmak falan geçiyor aklımdan. Bu neden oluyor bilmiyorum ama yasak olan şeyler ilgimi çekiyor. Babam elinde matkapla geliyor diyelim. (iş için tabii aklına seri katil belgeselleri falan gelmesin.) Benim kafamdan şey geçiyor, "Lan şimdi o matkap düşse, kafamı yarsa ölür müyüm?" Anlatabiliyor muyum durumu? Kesinlikle bunları istemsiz düşünüyorum.
Dışarıya çıkmam gerekiyorsa eğer, bir şeyi unutmuş olma ihtimalime karşı kilitli kapıyı tekrar açıp odaları tek tek kontrol ediyorum. Bazen elimde var olan anahtarı düşmüş mü diye 10 kere kontrol ettiğim oluyor. ÇILDIRMIŞIM BEN ÇILDIRMIŞ AAAAAA
Ani hareketlerden hoşlanmam. Sırf korkayım diye, aniden arkamdan gelip elini kafama atan birileri yüzünden oturduğum yerde sahte beyin kanamaları geçirebilirim. Zaten panik atağım var. Bir gün bu yüzden birinin ebesini ağlatacağım haberleri yok.
Aynı şekilde yüksek sesten, kavga, kaos onlardan da hoşlanmam. Benim zaten derdim sıkıntım var. Yoruyor.
Stres yapınca ya da bazen nedensiz dudaklarımı yerim. Eskiden tırnaklarımı yerdim ama çok şükür bıraktım. Şimdi kanatıncaya kadar dudaklarımı sömürüyorum. Annem her gördüğünde bana pavyona gidecek karılar gibi rujlar sürüyordu. Bazılarının tatları güzel olunca direkt yiyordum. Yine kaçınılmazdı anlayacağın.
Yapmacık olmaktan da hoşlanmam. Sevmiyorsam seviyor gibi davranamam. O an sinirliysem, sırf karşımdaki mutlu olsun diye de mutlu olamam. Tüm duygularımı o an yaşamam gerekir. Yoksa üstümden gerginliğimi uzun süre atamıyorum.
Bazen bile isteye gelen mesaj ve aramalara bakmam. Sonra anama söverler genelde ama ben bir yolunu bulur açıklamamı yaparım. Ama genel olarak o bakmama isteği her hangi bir nedenden değil elbet. Sadece uzun uzun konuşmak istemem. Çünkü ben ne zaman konuyu kısa kessem o konu uzuyor. Ha bir de modumda olmuyorum arada o da var.
Uzun uzun banyoda kalmayı seviyorum. Annemle yaşarken üvey babam yüzünden duş sürelerimiz kısıtlıydı. En azından bana karşı kısıtlıydı. 15 dakikadan fazla kaldığımda söylenmeye başlar, sinirinden çekip giderdi ve ben de girip gireceğime pişman olurdum. Bu nedenle nerede rahat hissediyorsam ve bana karışılmıyorsa, duşta uzun kalmayı seviyorum.
Yemek yapmayı pek bilmem. Annem arada kendi yaparken bana gösterirdi ama özel olarak öğretmezdi. O nedenle pratik yapacağım çok alanım yoktu. Anneanneme baktığım zamanlar dayım bana öğretmişti. Hazır çorbadır vs. biliyordum. Annemin de depresyon sürecinde kendimi geliştirme şansım olmuştu o yüzden kendimi idare ettirecek kadar biliyorum. Öğrenmeye de açığım he. O kadar da salak değilim lütfen.
Yüzümün belirli hatlarını sevmiyorum. Normalde beden olarak kendimle barışığım ama konu yüzüme gelince yapamıyorum. Elimde bir tarla parası olsa direkt gideceğim sıfatımı değiştireceğim.
Evet bunlar da aklıma gelenler.
Sevdiğim şeylerden konuşalım biraz da.
Müzik zevkime çok güvenirim ve her telden müzik dinlerim. Yabancı & pop & metal & rock & 80'ler Türkçe-Yabancı vs. kulağıma güzel gelen her şeyi dinlerim. Hatta kendime ait, Kilise ilahilerinin ve ortaçağ melodilerini içeren bir playlistim var. Bu arada kilise demişken, deist olduğumu da belirtmek istiyorum.
Film konusunda da fenayım bence. Çok kapsamlı bir film kültürüm var. Üniversitede mezuna kaldığım ilk sene, kendimi film izleyip, analiz yapmaya vermiştim. Çok yararını gördüm çünkü şu an bile kimsenin ilgisini çekmeyen, bilinmeyen filmler hakkında fikir sahibiyim. Seninle de film & dizi önerilerimi paylaşacağım zaten şüphen olmasın.
Hm... Film favorim var fakat onu burada öneri olarak paylaşacağım. O yüzden şimdilik Anime ve çizgi film favorilerimi, daha doğrusu benim için özel olanları söyleyeceğim.
Ben küçükken babam bana Mulan'ı izlettirmişti. O günden beri hem en sevdiğim Disney Prensesi oldu hem de benim için özel bir animasyon oldu.
Bir de anime olarak, Komşum Totoro var. Onu da izlemeni öneririm. En sevdiğim Miyazaki animesidir kendileri.
Ortaokuldan beri sevdiğim, kulu köpeği olduğum bir grup var. THE 1975
En sevdiğim şarkılarından birini bırakacağım buraya belki seversin.
Bu grupla ve özellikle solistleri Matty ile inanılmaz garip bir bağım var. Mesela Matty de bir dönem ailesi ile Fethiye'de yaşamış. Kişiliği, karakteri, davranışları bu adama beni garip bir şekilde çekiyor. Bu yüzden olur da gelirlerse Türkiye'ye direkt gidip evlenme teklifi edeceğim. Bakarsın buraya da düğün davetiyemizi atarım eheheheeh.
Müze, Kilise, Antik Kentler vs gezmeye bayılıyorum. Hayalim de Dünya'nın her bir yanındaki Müzeleri gezmek. Önceliğim çocukluk hayalim olan Fransa olacak elbette.
Güzel kokmayı severim. En sevdiğim esans ise, vanilya. Vanilya içeren her şeye bayılıyorum. Şu an hali hazırda kullandığım parfüm de vanilya özlü. Tobacco Vanille.
Ha bir de unutuyordum, Hindistan Cevizi kokusuna da bayılırım.
Prenses Diana aşığıyım. Royal ailesine özel bir ilgi duyuyorum.
Eskiden inanılmaz bir kitap okuma alışkanlığım vardı ama artık kendime bile zamanım olmadığı için uzun zamandır kitap okuyamıyorum. Bunu düzeltmeyi umuyorum.
En sevdiğim çiçeği de söyleyeyim hadi. Nergis.
Nergis'in kokusu kadar, hikayesi de beni çok etkiler. Bu nedenle kendime yakın hissederim.
Hayvan severim. Yolda kedi gördüğüm zaman yüzünü gözünü oyun hamuru gibi mıncırmadan bırakamıyorum. Aynısı köpüşler için de geçerli. Uysal olanlar direkt belli ediyor zaten kendini. Kafalarını okşaya okşaya bir hal oluyorum. İlerde de kesinlikle bir kedi bir köpek sahiplenmek istiyorum.
Şaman hayvanım yılan çıkmıştı. Yılan çıkmadan önce bile ben yılan olduğuma emin oluyordum. Var içimde biraz yılanlık ehe.
Kendimi bir kurbağaya benzetiyorum bu arada. Kurbağaları severim.
En sevdiğim köşesi yapıyorum da demeyi unutuyorum. Aaaaa!!! En sevdiğim renkler : Kırmızı, Turkuaz, Beyaz.
Evett... Çoğu bilmen gereken şeyleri açıkladım gibi ya. Yine aklıma gelirse ekleme yaparız. Şimdilik beni böyle tanıman benim için yeterli. Bakarsın ilerleyen zamanlarda sen beni benden iyi tanırsın ha?
Ah bir de unutmadan. Sana hayalimi söylemek istiyorum. Her ne kadar Radyo & TV okumuş olsam da bir televizyoncu değil, oyuncu olmak istiyorum. Çocukluğumdan beri elime gelen şansları teptiğim için artık kendime geldim ve bunun üzerinde duruyorum. Eğer hayatımda bir pürüz olmazsa bundan ilerlemek istiyorum ama her an her şey olabilir. Sonuçta insanız ve bir günümüz bir günümüze tutmuyor. :)
Yine de bana şans dile, Belki ne için yaşadığımı öğrenebilirim...
Bana vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Umarım kafanı bulandırmadım ;) Nasıl biri olduğumu artık biliyorsun, belki de sana benzeyen çok yönüm vardır ha ne dersin? Yorumlarda buluşalım.
Neyseeee çok konuştum gittim ben.!♥
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder